Prof. Dr. Saleh Sultansoy ile Bilim, Kültür ve Hayat Üzerine Söyleşi
7 YIL ÖNCEParçacık fiziği alanındaki araştırmalarıyla adından sıklıkla söz ettiren, üniversitemizin kıymetli öğretim üyelerinden Prof. Dr. Saleh Sultansoy ile sohbet ettik. Malzeme Bilimi ve Nanoteknoloji Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi olan Saleh Hocamız tecrübelerini aktarıyor ve ekliyor: Çok çalışmalıyız! Hocamıza akademik hayatında başarılar diliyor ve sizi bu keyifli röportaja baş başa bırakıyoruz.
- Hocam merhaba, bize vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederiz. Saleh Sultansoy’u sizden dinlemek isteriz.
Azerbaycan Türküyüm. 1952’de Bakü’de doğdum. Üniversiteyi Bakü’de bitirdim. Doktoramı Moskova’ya 150 km mesafede çok büyük bir araştırma merkezi olan “Sovyetlerin Cern’i” denilen Yüksek Enerji Araştırma Enstitüsü’nde yaptım. Okul bazında konuşmak gerekirse, kendime alan olarak parçacık fiziği veya Mehmet Akif’in tabiriyle ‘maddenin kudreti zerriyesi’ alanını henüz ortaokuldayken seçtim. Yedinci sınıfta bu kararı vermiştim ve çalışmalarıma ona uygun şekilde başladım. Bu alanı seçmemde belki de en çok etkisi olan rahmetli annem ve babamdır. Her ikisi de jeofizikçiydi ve Azerbaycan’da sismik deprem çalışmalarını başlatan bilim insanlarıydı. Ayrıca Azerbaycan’da elektron mikroskobunu ilk kullanan da babamdı. Doğal olarak Fiziğe yöneldim. Lise eğitimim sırasında Azerbaycan’da Fizik ve Matematik Olimpiyatları’nda birincilik ve ikinciliklerim oldu. Sovyetlerdeki Matematik Olimpiyatları’nda da dördüncü olmuştum. Lisedeyken bu alanlardaki arkadaşlarla doğa bilimlerinin yanı sıra, Türk Tarihi, İslam ve Kur’an-ı Kerim konularının da konuşulduğu bir grup oluşturmuştuk. İlginç bir gruptu. Üniversitedeyken de yalnızca kendi alanımla değil Türk Tarihi, Dili ve Mimarisi gibi farklı konularla ilgilendim. Üniversitedeyken Fizik Fakültesi Temel Talebe İlmi Cemiyeti başkanıydım. Ayrıca üniversitede başkan yardımcılığı yaptım.
- Kariyerinizi de konuşmak isteriz ama öncesinde dilerseniz günlük yaşantınızdan bahsedelim. Bir gününüz nasıl geçmekte?
Üniversite hatta liseden gelen bir alışkanlık olarak daha çok geceleri çalışırım. Saat 3’e, 4’e bazen de sabaha kadar çalışırım. Acil bir işim olmazsa da 9,10 gibi uyanırım. Mailleri kontrol etmeden önce, son gelişmelerin, makalelerin yer aldığı bir veri tabanını (https://arxiv.org/) inceliyorum. Öğrencilerime de ilk olarak kendi alanlarındaki gelişmeleri takip etmelerini tavsiye ediyorum. Son gelişmeler nelerdir? Bunlar dergilerde yayınlanmadan önce orada (veri tabanında) yayınlanıyor. Son dönemde veri tabanının içerdiği konular genişledi. Herkesin kendi alanını takip etmesi yararlı olur.
Sonrasında ise maillerime bakıyorum. Ardından gün boyu öğrencilerle yaptığımız çalışmalar başlıyor. Örneğin, şu an dört konu var. Bu konularla ilgili toplantılar oluyor. Bunlar ders dışı olanlar, bunların dışında ders olarak lisansta Fizik 1, Fizik 2 ve Yüksek Enerji Fiziğine Giriş derslerini veriyorum. Bu dersleri yalnızca bizim bölümden öğrenciler değil Mühendislik Fakültesi’nden tüm öğrenciler alabiliyor. Yüksek lisansta ise Hızlandırıcı ve Dedektör Teknolojileri derslerini veriyorum. Ankara’da bulunan Gazi Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi’nden öğrenciler ve hocalar haftada iki veya üç defa geliyor. Onlarla da çalışmalarımız var. Bunların dışında genellikle hafta sonları Türkiye’nin çeşitli üniversitelerinden gelen öğretim üyeleri oluyor. Bu çalışmalar akşam sekize, dokuza kadar sürüyor. Sonra evde de çalışıyorum.
- Yüksek Enerji Fiziği yerine Mehmet Akif’in tanımlaması olan “maddenin kudret-i zerriyesi” tabirini kullandınız. Mehmet Akif şiirlerini severek okuduğunuzu biliyoruz. Öğrencilerinize Safahat’ı okumayı tavsiye ediyorsunuz. Bir bilim insanı olarak edebiyatla aranız nasıl?
Dünya Edebiyatı’nda herkesçe bilinen klasikleri imkan dahilinde okudum, okuyorum. Mehmet Akif, Hüseyin Cavid, Mirze Elekber Sabir, Cengiz Aytmatov gibi yazarları okuyorum. Bunların dışında Kutadgu Bilig’i her Türk genci okumalıdır. O çağın en üst düzeydeki sosyoloji kitabıdır ve o zaman için ideal toplumun nasıl olması gerektiğinden bahseder. Bugün dahi o kitaptan alınacak çok ders var.
- Mehmet Akif son yüzyılda bir zirvedir. Son dönemde sıkça Asım’ın neslinden söz ediyoruz. Asım’ın neslini anlamak için en azından altıncı bölümü (Safahat 6. Bölüm) okumalıyız. Ne söyleniyor orada? Önemi nedir?
Genel Türk Tarihi’ne bakılacak olursa hep dünyayı etkileyen devletler görürüz. Osmanlı da bir zirvedir. 15, 16, 17. Yüzyıllarda dünyada başta bilim ve teknoloji olmak üzere her alanda zirveye ulaşmıştır. Neden? Çünkü bilim ve teknolojiye önem vermişler. İlim-İrfan peşinde olmuşlar. Örneğin Fatih’i düşünelim. Kendi çizimleriyle top döktürdüğü biliniyor. Bu bir bilgi birikimi ister. Padişahımız bu birikime sahip ise alimlerimizin düzeyini düşününüz. Nasıl oldu da 17.yüzyıldan sonra diğerlerinden geride kaldık? Çünkü ilim ve irfandan uzaklaştık. Dünyanın en büyük gözlemevi olan İstanbul Rasathanesi’ni dağıttık. Medreselerden doğa bilimlerini çıkardık.
“Yarının ilmi nedir? Halbuki gayet müthiş
Maddenin kudreti zerriyesi uğraştırır iş”
Mehmet Akif 1919’da yani Rutherford’un deneyinin yayınlanmasından sekiz sene sonra yazmış. O deney çağdaş bilimin ve teknolojinin temelidir. Çoğu fizikçi ne olduğunu bile anlayamamışken Mehmet Akif nasıl olur da bunu yazar? Aslında cevabı vermek basit. Yine Mehmet Akif’in tabiriyle:
“Doğrudan doğruya Kuran’dan alıp ilhamı
Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı”.
Osmanlı’da, Selçuklu’da Türk İslam Rönesans’ının temeli, Kur’an-ı Kerim’deki düşünme, ilim ve irfanla ilgili ayetlerdir. İlim sahibi olmayı emreden altı yüz küsur ayet bulunuyor. Bunların on tanesinde ‘Göklerdeki ve Yerdeki Ayetler’ tabiri geçiyor. Bunlardan uzaklaşınca İslam coğrafyası bilim ve teknolojide geri kaldı. Yeniden ilim ve irfana yönelmeliyiz.
İsmayıl Qaspralı’yı, Ali Bey Hüseynzade’yi, Ziya Gökalp’i de bilmeliyiz. Sadece saydığım yazarlar değil çok daha fazlasını bilmek gerekiyor. İslam’a yaklaşarak ve Kuran‘ı temel alarak geleceğe yönelik bir projeksiyon oluşturmalıyız. Bunu oluştururken geçmişte olup bitenleri, İslam Tarihi’ni ve Türk Tarihi’ni dikkate almalıyız.
- Göklerdeki ve yerdeki ayetler nedir?
Göklerde ve yerde nice ayetler (deliller) vardır ki onlar bu delillerden yüz çevirerek geçip giderler.
Yusuf 105
Bu Ayet İsrailoğullarının en büyük yanlışlarından birini vurguluyor. Müslüman olarak bu konuda düşünmek durumundayız. ‘Göklerdeki ve Yerdeki Ayetler’le ilgili 10 ayeti ve genel olarak ilimle ilgili 600 ayeti doğru anlayıp uygulamak zorundayız.
- Fizik alanını göz önünde bulundurursak ülkemizin konumunu nasıl görüyorsunuz? Yapılan çalışmalar ne durumda?
Bilim teknoloji alanlarında genel olarak neredeyiz? Buna bakacak olursak: Fransa’nın nüfusu veya Almanya’nın nüfusu bize yakın fakat Web of Science’a bakılacak olursa bu ülkelerdeki bilimsel yayın sayısı bizdekilerin yaklaşık 3-4 katı. Nasıl oluyor? Yani gelmemiz gereken durum düşünüldüğünde yeterli durumda olmadığımızı söyleyebilirim. Özellikle son 10-15 yılda yapılan ciddi çalışmalar var. Belirli temel göstergeler var. Bunlardan biri gayri safi milli hasıladan Ar-Ge alanına ayrılan yüzde. Bu yüzdenin asgari ve azami değerleri var. 1970lerde dünya genelinde asgari %1 azami ise %2 idi. O dönem Türkiye’de binde üçün altındaydı. 21. yüzyıla yani günümüze gelecek olursak, asgari %2, azami %3’tür. Bunun farkında olan devlet 2004 yılında alınan Bilim Teknoloji Yüksek Kurulu kararına göre beş yıl içerisinde %2’ye, 10 yıl içerisinde %3’e çıkarmayı hedefliyordu. Maalesef, halen %1 eşiğini aşamadık. Cumhurbaşkanımızın bu konuda net söylemleri var. 3-6 Ekim 2016 tarihlerinde düzenlenen Uluslararası Bilim ve Teknoloji Konferansının açılış konuşmasında Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, 2023 yılında gayri safi milli hasıladan Ar-Ge’ye ayrılan payın %3 olması gerektiğini vurgulayarak bu konuyu takip edeceğini söyledi. İnşallah sorumlu kurumlar gereğini yapar.
Kısacası tarih boyunca bilim ve teknolojinin tüm diğer alanları yönlendirdiğini görüyoruz. Son 50 yılda bilim teknoloji makro ekonominin bir makro parçası haline gelmiş ve ekonomiye doğrudan yön vermiştir. Bu bakımdan Türkiye’de bilim ve teknolojiye ayrılan paranın arttırılması gerekmektedir. Mesele sadece paranın miktarı değil, etkin ve verimli kullanılmasıdır. Etkili yatırım için etkili bilgi kaynakları gerekli. Bir zamanlar Avrupa’nın gelişmesindeki etkenlerden biri bizden aldıkları çok sayıda kitabı çevirmeleridir. Farabi, İbn-i Sina, ibn-Türk, Harezmî gibi bilim adamlarının eserleri önce Latinceye sonra da Avrupa dillerine çevrildi. Örneğin Prag’daki rasathaneye bakılacak olursa, İstanbul Rasathanesi’ne benzerliği göze çarpar. Aslında Tycho Brahe, Prag rasathanesini Semerkant ve İstanbul rasathanelerinden esinlenerek kurdu. Şimdi bizim yapmamız gereken dünyayı incelemek ve yapılanları gözlemlemektir. En kısa zamanda bilim ve teknolojide etkin bir Türk modeli geliştirmeliyiz.
- Türk Bilim Kenti ve Türk Hızlandırıcı Kompleksi (TAC) hakkında bizi bilgilendirebilir misiniz?
1993 yılında Türkiye’ye gelmemin sebeplerinden biri de Türkiye’de hızlandırıcı teknolojisinin ve yüksek enerji fiziğinin gelişmesini sağlamaktı. Öncesinden bahsedecek olursam, 1991 senesinde rahmetli Prof. Dr. Engin Arık’ın daveti ile İstanbul’daki bir uluslararası konferans için Türkiye’ye gelmiştim. O dönem Bodrum’da rahmetli Prof. Dr. Asım Barut ve Engin Arık ile Türkiye’de bir ulusal yüksek enerji fiziği ve hızlandırıcı merkezi kurmamız gerektiğini konuşuyorduk. Bununla ilgili bir proje hazırlamıştık. Tüm teknolojileri içeren ve temel araştırmalar dahil çok geniş bir yelpazede araştırmaya imkan tanıyan bir hızlandırıcı yapısını düşünüyorduk.
Dünya’daki ana modellere bakılacak olursa gelişmiş ülkelerde stratejik teknolojileri ve öncelikli araştırma alanlarını kapsayan çok sayıda ulusal laboratuvar ve araştırma merkezlerini görürüz. Bunların her birinde binlerce alim ve mühendis çalışıyor. Bizim de benzer bir sistemi kurmamız elzemdir.
Orta gelir düzeyini aşmanın yolu Atatürk’ün önemini sıklıkla vurguladığı ilim ve fendir. İlim fen denildiğinde sadece doğa bilimleri değil; bilim, teknoloji, sosyal bilimler ve ilahiyat gibi alanlar da anlaşılmalıdır. Türkiye’de bunun yapılması bütün coğrafyaya örnek olacaktır.
- Üniversitelerin teknokentleri var, bu bilim kenti modelinin küçüğü olarak ifade edilebilir mi?
Hayır, hayır. Tamamen farklı şeyler. Bunun biraz benzeri olarak Silikon Vadisi’ni örnek verebiliriz. Bu arada Silikon Vadisi isminin nereden geldiği önemli. Dikkat ederseniz isminde yazılım ile ilgili bir kelime kullanılmamış, donanım ile ilgili bir kelime kullanılmış. Yani donanım olmadan yazılımın bir anlamı yok. Silikon Vadisi’nin temellerinden biri Stanford Üniversitesi’nin doğrusal hızlandırıcısıdır. Çünkü birçok yeni bilgi ve teknoloji hızlandırıcılar sayesinde elde ediliyor. Örneğin GENOM projesinin %95’i hızlandırıcılar vasıtasıyla yürütülmüş. Hızlandırıcı teknolojisine sahip olmadan mikro-elektronik ve nanoteknoloji gibi alanlarda da ilerlemek pek mümkün değil. Hızlandırıcılar konusunda üniversitemizde de çalışmalar yapıyoruz. Hızlandırıcılar gelişmiş ülkelerinin Ar-Ge altyapılarının en önemli parçalarından biridir.
Bilim kenti, Silikon Vadisi’nden daha üst düzey bir yapıdır, hızlı kalkınmanın ana eksenidir. Tüm öncelikli alanları ve stratejik teknolojileri içeriyor. Japonya Tsukuba Bilim Kenti’ni 1964 yılında kurmaya başlıyor, 1970’lerde Japon mucizesi yaşanıyor. Güney Kore Daedeok Bilim Kenti’nin temelini 1973 yılında atıyor, 1980’lerde Kore mucizesi yaşanıyor. Türk Bilim Kenti projesini 1994 yılında Ankara ve Gazi üniversitelerinden 15 bilim insanımız ile birlikte hazırladık. 1995 yılında TBMM gündeminin ikinci sırasına yükseldi, erken seçim nedeniyle rafa kaldırıldı. En kısa zamanda bu projeyi güncelleyip Türk Bilim Kenti’ni kurmaya başlamalıyız.
- Bilim dünyasının gözü kulağı CERN’de. Sizin de çalışmalarınız olduğunu biliyoruz.
Kuantum Fiziği’ne göre küçük mesafeleri incelemek için büyük enerjilere ihtiyaç vardır. CERN’deki çalışmalar tera-elektronvolt (TeV) seviyesinde çok yüksek enerji kullanılarak ilerliyor. “Tanrı parçacığı” olarak adlandırılan Higgs bozonu 2012 yılında burada bulundu. Higgs bozonunun bulunmasında TOBB ETÜ imzası da var, orada çalışma yapan üniversitelerden biri olarak.
Bugün TOBB ETÜ olarak ATLAS deneyinde, (Large Hadron electron Collider) LHeC ve (The Future Circular Collider) FCC projelerinde söz sahibiyiz. Bahsettiğim Higgs bozonunu ATLAS deneyinde bulduk. Bizim önerimizle deneyde bazı yeni süreçler araştırılmaya başlandı. LHeC projesi CERN ve Türk alimlerinin ortak çalışmaları sonucunda önerildi. 2020’lerde kurulması planlanmaktadır.
Önemli bir başka nokta: Türkiye-CERN teknoloji işbirliğinden, ülkemize teknoloji transferi ve Türk firmalarının CERN ihalelerine katılımından, TOBB sorumludur. Bu bakımdan TOBB ETÜ Teknoloji Transfer Ofisi’ne (TTO) önemli görevler düşüyor. Unutmayalım ki, CERN hızlandırıcı, algıç ve bilişim teknolojilerinde en ileri birikime sahiptir.
- Okulumuzun CERN’deki çalışmalarını konuştuk. Okulumuzda fizik çalışmaları ne durumda? Örneğin Teknoloji Merkezinde bir hızlandırıcı olduğunu duyduk. Daha da geliştirmek için neler yapmak gerekir?
Eski televizyon tüpleri hızlandırıcılar için basit bir örnektir. Yani bir zamanlar her evde bir hızlandırıcı vardı. Elektron tabancası tasarımı ve üretimi çalışıyoruz (gelişmiş ülkelerde kaynak yapımında kullanılıyor). Daha yüksek enerjilere ulaşmak için yeni bir projemiz mevcuttur. CERN’ün hibe ettiği 4 adet klystronumuz var. Şu an ikisi çalışır vaziyette. Bunları kullanarak mega-elektronvolt (MeV) mertebesinde enerjilere uluşabiliriz (MeV enerjili elektron demetinin bir çok uygulama alanı var). Ülkemizde bu tip çalışmaların yapıldığı üniversite sayısı oldukça az.
- Bilim ve teknolojinin gelişimine verdiğiniz önemi belirtmek için en stratejik strateji tanımlamasını yapıyorsunuz.
Bilim ve teknoloji stratejisi iyi belirlenmezse diğer stratejilerin de önemi azalıyor. Bilim ve teknoloji askeri ve ekonomik gelişmeleri doğrudan etkiliyor. Orta gelir tuzağı denilen çıtayı aşmak için iyi bir bilim teknoloji stratejisi gerekiyor. Daha da önemlisi bir ülkenin kendi ayakları üzerinde durabilmesidir ve bu ancak doğru bir strateji ile mümkün olur. Dünya tarihi bunu gösteriyor.
- Okulumuzdaki öğrencilere ne gibi tavsiyelerde bulunmak istersiniz?
Kuran’ı Kerim’i, düşünüp anlayarak okumalıyız. Mehmet Akif, Ziya Gökalp, Yusuf Has Hacip, Hüseyin Cavit, Mirze Elekber Sabir, Cengiz Aytmatov, Oljas Süleymenov gibi yazarları okumalıyız. Atatürk’ü okumalıyız.
Kendilerine bir hedef belirlesinler ve onun için çalışsınlar. Örneğin, ben bu alanda Dünya’da bir numara olacağım diyebilmeli. Birinci olursun veya olmazsın. Hem kendin için hem de memleket için ilk ona girmen yeterli. Bunu yapmak için verimli bir şekilde çok çalışmak gerekir.
Kendi alanlarınızla ilgili arkadaşlarınızla haftada bir veya iki kez toplantı yapabilirsiniz. Dünya’da bizim alanımızda ne olup bitiyor. Bunları konuşabilirsiniz. Bilgi paylaştıkça artar.
Biz yapamayız dememeli. Yapabilirsiniz. Yedi bin yıllık bilinen tarihin iki bin yılında bilim ve teknolojide gelişmeler hep bizim coğrafyamızda Türk medeniyetleri tarafından gerçekleştirilmiş. Sümerler, İskitler, Selçuklu, Osmanlı… Aşırıya kaçmadan, kendinize güvenin. Dünya medeniyetine katkıda bulunabiliriz. Bu coğrafyada bu işi başlatabilecek tek ülke Türkiye’dir. Dediğim gibi gece gündüz demeden etkin olarak çalışmalıyız.
Sayın Cumhurbaşkanımızın sık sık gündeme getirdiği, Atatürk’ün şu sözlerini şiar edinmeliyiz: “Milli kültürümüzü muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkaracağız”. Bunu başarabilmemiz için ilk önce “milli kültürümüzü” ve “muasır medeniyet seviyesini” iyi anlamamız gerekiyor. Ardından etkin bir Bilim ve Teknoloji stratejisi hazırlayıp hayata geçirmeliyiz.
Prof. Dr. Saleh SULTANSOY, 2016 yılında Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi (TASAM) tarafından Türk Dünyası Kızıl Elma Bilim Ödülü’ne (Prof. Dr. Aziz SANCAR ve Prof. Dr. Bürkit AYAGAN ile birlikte), 2013 yılında ise Türk Fizik Derneği tarafından Prof. Dr. Engin Arık Bilim İnsanı Ödülü'ne layık görülmüştür.
Röportaj: Hüseyin Yıldırım - Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü
Fotoğraf: Haydar İleli - Makine Mühendisliği Bölümü