TOBB ETÜ Finans Topluluğu “Küresel Piyasalarda Son Gelişmeler ve Türkiye” Konulu Toplantı Düzenledi
8 YIL ÖNCEToplantının başlangıcında, halen sürmekte olan ekonomik krizin nasıl ortaya çıktığını anlatan Alp, krizin ekonomideki ve finansal piyasalardaki süreçlerin normal işlememesi anlamına geldiğini söyledi. Alp bir ekonomide büyüme, istihdam, varlık fiyatları ile kurlar sağlıksız işliyorsa krizin oluştuğunu anlatarak "Bu seferki kriz, diğerlerine göre daha evrensel. Yalnızca ABD'ye özgü değil, herkesi etkiliyor. En önemli dinamiği ise 11 Eylül Saldırısıdır. O tarihten sonra ABD'de resesyondan çıkabilmek için faizler yüzde 6.5'tan yüzde 1'e kadar çekildi, likidite muslukları açıldı. Faizin düşürülmesi, birçok pahalı projeyi fizıbl hale getirdi. Tüketim arttı. Hisse fiyatları arttı. Varlık fiyatlarının yapısı değişti ve şişerek bozuldu. Bir yerden sonra herkes varlıklarını satmaya çalışınca fiyatlar, gerçek değerinin de altına düştü. Ayrıca özel sektör ve bankacılıktaki ahlaki çöküntü de krizin en önemli sebeplerinden oldu" diye konuştu. Krizin aşılması için dünya finans piyasalarının tasarımının yeniden çizilmesi gerektiğini belirten Alp, bu tasarımda uluslararası bir gözetim otoritesinin bulunması ve dolar gibi para birimlerinin ne kadar basılarak piyasaya sürüldüğüne ilişkin verilerin şeffaf olması gerektiğini anlattı. Alp "Para biriktiren ülkelerin (cari fazla veren) paralarının ne olduğunu tam olarak bileceği bir sistem kurulana kadar tasarım arayışları sürecek" dedi.
Alp, Türkiye'nin cari açık sorunun çözümü ile ilgili ise Güney Kore örneğini verdi. 1996 yılında krize girene kadar bu ülkede yüksek cari açığın olduğunu anlatan Alp "Güney Kore'deki büyük firmalar o dönemde birbiriyle yıkıcı rekabete girişmişti. Krizden sonra devlet bu firmalara (size sermaye desteği veririm ama kendinize birer rekabetçi alan seçin) dedi. Sonuçta tüm dünyaya mal satan birçok marka yarattılar. Şu anda 60 milyar dolar fazla veriyorlar. Türkiye de cari açığı çözebilmek için rekabetçi ürünler üretip satabilmeli" değerlendirmesinde bulundu. Türkiye'nin tasarruf oranı artmalı Aktaş ise ABD'de 11 Eylül Saldırısı'nın ardından piyasaya yaklaşık 30 ay boyunca likidite verildiğini ve o dönemki FED Başkanı'nın 'maestro' diye adlandırıldığını kaydederek, aynı ismin 2008 Krizi patlak verdiğinde fiyatların şişmesine sebep olduğu gerekçesiyle neredeyse 'hain' olarak nitelendiğini söyledi. Krize girildiği yıl dünya ekonomisinin büyüklüğü 56 trilyon dolarken piyasaların büyüklüğünün 600 trilyona dayandığına dikkat çeken Aktaş, "Bu büyüklük ve ardından gelen kriz bize finansal inovasyonun da sınırları olduğunu gösterdi. Finansal piyasalarda zaten miyopi vardır. Herkes, (zamanı gelince satıp çıkarız) diyordu ama hep krize yakalandılar. Piyasalara da bir disiplin getirilmesi lazım. Yeni bir tasarım yapılmalı. Eskiden kapitalizm ile serbest piyasa düzeni söylemi iç içeydi. Krizden sonra, devletin düzenleyici ve denetleyici rolünün güçlendirilmesi gereken serbest piyasa düzeni kavramı, her şeyi serbest bırakan kapitalizm kavramından ayrıştı" şeklinde konuştu.
Aktaş, kriz başladığında FED'in bilançosunun 0.8 trilyon dolarken şu anda 2.5 trilyon doları geçtiğini hatırlatarak, bunun krizin sürekli ötelendiği anlamına geldiğini kaydetti. Türkiye'deki tasarruf oranının yüzde 12 iken Çin'de yüzde 54 olduğunu vurgulayan Aktaş, "Çin, kriz sırasında bile yabancı kaynağa ihtiyaç duymuyor. Tasarrufunu kullanarak tüketimini canlı tutabiliyor. Türkiye'de tasarruf oranı artmalı. Bu, cari açık sorununu da halleder" dedi. Aktaş, Türkiye'de firmaların ömrünün kısa olduğunu ve kurumsallaşamadıklarını da anlatarak "Türkiye'de firmalar üretimi biliyor ama işletmeciliği bilmiyor. Şirket ömrü ortalama 11 yıl, ilk kurulduğu yıl batma oranı yüzde 59, ikinci kuşağa geçiş bizde yüzde 5 iken dünyada yüzde 20" şeklinde konuştu. Krizin ilacı maliye politikası önlemleridir Murat ise krizden önce regülasyonlar tarafında önemli eksiklikler bulunduğunu belirterek, bu eksiğin kapatılmasının krizin ilk yılı olan 2008'de çok konuşulduğunu ancak hayata geçirilmediğini, bu sebeple yeni krizler yaşanabileceğini bildirdi. Şu anda kendisinin 'sonsuza kadar kolay para politikası' dediği bir dönem yaşandığını ve bol likiditenin bulunduğunu ifade eden, krizin önümüzdeki 3-4 senede bitme şansı olmadığını anlatan Murat, bu tarz bir krizin ilacının maliye politikasında olduğunu söyledi. Murat, "Türkiye, yalıtılmış bir ada değil. Bütün bu sermaye hareketleri bizi de etkiliyor. Likidite bol olunca borsamız 48 bine düştükten sonra 62 bine çıktı. Likidite varsa Türkiye'ye sermaye girişi olacaktır. Cari açık sorun olmayacaktır. Ama Türkiye cari açığını kalıcı olarak çözmek istiyorsa dünya markaları yaratıp ABD, Uzak Doğu, Brezilya-Arjantin gibi büyük pazarlara satabilmelidir. Dünyada şu anda bir kur savaşı yaşanıyor. Türkiye ise parasını değerli tutmaya çalışan tek ülke. Kur politikasını değiştirmek de cari açığı çözmeyi kolaylaştırır" şeklinde konuştu.